10 Ekim 2021 Pazar

En Büyük Kalemiz Eğitim

 

Sistematik olarak toplumumuzu cahil, geri, üretmeyen, fakir bırakmaya çalışanlar olabilir. İçimizde ve dışımızda var bu düşmanlar. Bunu bizleri sömürmek için, ceplerini daha çok doldurmak için, şeytani hayat görüşlerini hakim kılmak için yapabiliyorlar. Şeytani haz, şeytani hırs; kısaca şeytanlıktan yapıyorlar bunu.

İç ve dış düşmanlarımıza karşı en başta mücadele etmemiz gereken kalemiz, eğitim. Vatanımızı sevmek, örnek ahlakta olmak, örnek vatandaş olmak, çalışmak, eğitimli olmak bizi birleştirmelidir.

Fetö denen aşağılık terör örgütünün, toplumumuza istedikleri gibi yön vermek için bir sürü okullar ve dershaneler açarak, içimize sızdıklarını unutmayalım. Bildiğimiz kadarıyla 40 senedir çalıştı bu alçaklar. Eğitim dünyamıza sızdıkları okullarda, Atatürk düşmanı öğrenciler yetiştirmeye çalıştılar gizli gizli. Oysa bizim eğitimimiz Atatürkçü, aydın öğrenciler yetiştirmeyi hedefler. Yasamızda da bu böyledir. Atatürkçülüğün gerçekte ne olduğunu bilen, aklı ve vicdanı hür nesiller yetiştirmektir bizim hedefimiz. Dindar olmak, Müslümanca yaşamak bu hedefe aykırı değildir. Fakat Fetö denen hain yapılanma, Atatürk'ü seven bir Müslüman olamayacağını gizli gizli genç akıllara işlemeye çalışmıştır. Bu yönde olmayan yalan tarihi bilgiler anlatmaktan, gerçek dışı uydurmalar kullanmaktan geri durmadılar.

Sadece matematik işlemi öğretmekten bahsetmiyorum. Geleceğin ahlaklı, vicdanlı, hür ve uyanık zihinlerini yetiştirmekten bahsediyorum. Kaliteli eğitim, bireyi uyuyan değil, farkında birey yapar. Bir toplumun gelişmesi iyi eğitim olmadan, gerçek bilgilerle sunan ve örnek yurttaş yetiştirmeyi hedefleyen bir eğitim olmadan mümkün değil. Bunun için en başta eğitimciye de değer verilmesi gerekiyor.

Kaliteli insanlara eğitimciliğin cazip kılınması, öğretmenliğin kaliteli/başarılı insanlar tarafından yapılmasının sağlanması gerekiyor. Şu an pek çok kaliteli ve başarılı öğretmenlerimiz var tabi. Ben bu hedefin unutulmaması ve daha da kuvvetle sahiplenilmesinden bahsediyorum.

İleri, medeni ülkeler olarak örnek gösterilen ülkelerin eğitimde de başarılı olmaları tesadüf değil. Eğitimde başarılı ve gelişmiş bazı toplumlarda öyle önemli konularda eğitim veriliyor ki… Fizik bilmek, matematik işlemlerini yapabilmek değil mesele. Mesele analitik, sorgulayıcı düşünmeyi öğretmek. Vicdani eğitim, hayvan haklarına saygı, kadının ''erkek işi'' denilen her mesleği yapabileceği ve o mesleklerde gayet başarılı olabileceği, toplumda öncü varlığının olması gerektiği, müşterek aile hayatı, sürdürülebilirlik gibi iyice öğretilmesi gereken bir sürü konu var. Müşterek aile hayatı demişken, Cumhuriyetimizin ilk yıllarında Vatandaşlık Dersi kitaplarımızda bu konu harika anlatılıyordu.

Peki bizler birey olarak ne yapacağız? Kötülükle son sürat mücadele edip iyilik için sürekli çalışacağız. Öğretmen olmayan bazı kişiler, öğretmenliği yan gelip yatma işi sanıyor. Bu koca bir yalan.

Abartıyla söylersek 1 milyon eğitim kuramı, yöntem ve tekniği var. Bilinen ve uygulanabilir pek çok kuramı uygulayabilecek materyallere, ekonomik imkanlara, okul koşullarına sahip olmayan okullarımız var. Sınıfların kalabalık olması bile bir meseledir. Tabi ki bu eksikleri gidermeye çalışan yöneticilerimiz, eğitimcilerimiz var, bu ayrı bir konu. Amaçlarımızı ve ilerleme arzumuzu unutmayalım.

Bağlam temelli kurama dayalı ders anlatmaya çalıştığında materyal imkanı bulamayan öğretmenlerimiz olabilir. Maddi imkanlar el vermeyebilir. Açık sorgulama uygulamaya çalıştığında ekonomik ve sistem kaynaklı bir sürü engelle karşılaşan öğretmenler olabilir. Açık sorgulama için mesela daha geniş saatler ve daha rahat ortam gerekli. Bunların hepsi birey olarak her birimiz üzerimize düşeni yaptıkça çözülür, Allah'ın izniyle.

Dünya coğrafyasında okul mimarisi bile birbirinden oldukça farklı okullar var. Bazı okullar çiçek gibi iken bazı okullar hapishane mimarisinde. Okullarını güzelleştirmek için çaba gösteren bir sürü öğretmenimiz ve yöneticimiz var çok şükür.

Eğitim o kadar önemlidir ki, masaları, giyecek giysileri, doğru düzgün tahtaları bile olmayan bazı Afrika köylerinde; yine de o yoklukta eğitim vermeye çalışan öğretmenlerin, o yoklukta eğitim almaya çalışan çocukların fotoğraflarını görebilirsiniz. İşte eğitim bu kadar önemli bir meseledir. Eğitim, geleceğin umududur. Atamız eğitime çok önem vermiştir, eğitimci yönü çok kuvvetlidir. Öyle ki cumhurreisi olmayasaydı, milli eğitim bakanı olmayı istediğini söylemiştir. 

Bir sınıf öğretmenimiz, Atatürk'ün eğitime verdiği önemi çok güzel anlatmış: https://www.youtube.com/watch?v=QLktoBwoCH8


Maddi kaynaklar da çok önemli tabi ki. Mesela Finlandiya'nın yaptıkları için daha fazla para lazım. Onların nüfusu bizim nüfusumuzun yanında 1 hane sayısı kadar kalıyor. Bu da başka bir konu. Para için üretim, üretim için eğitimli birey gerekli. Eğitim her alanı etkiler. Cumhuriyetimizin ilk yıllarında yoklukta bile eğitim için neler neler yapıldı, eğitim geliştirilmesi gereken alanlar içinde hep ilk sıradaydı desek yeridir. İstemeyi ve azmi bırakmazsak, ülkemizi çok daha ileriye taşıyabiliriz.

13 Şubat 2021 Cumartesi

İbrahim Nebinin Putları Kırması (Müşrik İnançlara Tepkimiz)

Kur'an'ı-Kerim'de İbrahim Peygamber hakkında Enbiya Suresi 51-70.ayetler arasında anlatılan bir kıssa var. Kıssada İbrahim Peygamber, toplumunu düşündürmek için tapınaklarına giriyor ve putlarını kırıyor. Putların içinden toplumun en büyük tanrı(!) olarak gördüğü putu ise kırmıyor. Kıssada İbrahim Nebi ve bu müşrik toplum arasında geçen diyaloglar ayetlerde verilmiş. En büyük putu kırmama sebebi, toplumunu düşündürmek için… Şöyle ki toplumuna ''En büyükleri yapmıştır onu. Hadi sorun ona eğer konuşabiliyorsa'' diyerek onları putların duymadığı, konuşmadığı, bir şey yapma (kırma) gücü olmadıkları, dolayısıyla tanrı olamayacakları gerçeğine yöneltmeye çalışıyor. Bir sorgulama, düşündürme eylemi olarak böyle bir şey yapıyor.

Bu kıssayı günümüzde yanlış anlayanlar var. Mesela Işid gibi terör örgütleri, heykeller ile sarayını süsleyen Süleyman Nebi gibi bir örneğe rağmen, bu kıssayı eski toplumlardan kalan heykelleri-put olarak diktikleri heykelleri kırmak, parçalamak gerektiği olarak algılarken; bazı inançsız kişiler İbrahim Nebinin bu davranışını diğer inançlara hoşgörüsüzlük, saygısızlık, diğer inanç grupların var olma hakkını tanımama olarak algılıyor. Kur'an cımbızlama bakış açısıyla okunursa, pek çok ayetten bozuk algılar çıkarılabilir. Bu kıssayı İbrahim ve toplumu hakkındaki ayetler ve diğer başka ayetler ile birlikte, bütüncül bakış açısıyla okumazsak, çarpık sonuçlara varmak mümkün.

İbrahim Nebinin putlarını kırdığı toplumun herhalde ''tatlı, yumoş'' olduğunu sanıyorlar ki bu hareketi saygısızlık görüyorlar. İbrahim'in toplumu, sırf o farklı inanıyor diye onu taşlayarak öldürebilecek bir toplum. Buna babasının sözleri örnek. Öz bir baba, oğlunu yani İbrahim Nebiyi sırf kendi inancına inanmıyor diye, sırf sözler ile insanları tevhid dinine davet ediyor diye, toplumun dini inancını -hakaretsiz- fikirler sunarak eleştiriyor diye taşlayarak öldürmek istiyor.

Babası, "İbrahim! Sen benim tanrılarımdan yüz mü çeviriyorsun?" dedi. "Eğer vazgeçmezsen andolsun seni taşlarım! Uzun bir zaman benden uzak dur!" (Meryem Suresi, 46.ayet)

Ayrıca İbrahim Nebinin toplumu öyle cahil, zalim, zorba bir toplum ki İbrahim Nebiyi sırf kendi elleriyle yapıp tapındıkları heykelleri-putlarını kırdı diye cayır cayır ateşte yakarak öldürmeye kalkıyorlar, böyle bir ölümü ve işkenceyi hak eden bir şey yapmamasına rağmen. İslam'da kısas diye bir kavram vardır, zulme aynı zulüm ölçüsünde karşılık vermektir bu. Hangi günümüz hukukunda ya da dininde böyle bir eylemin cezası bir insanı ateşte cayır cayır yakarak öldürmek olabilir? İbrahim, onlardan bir insanı cayır cayır yakmış mı ki böyle bir ceza vermek istiyorlar? İbrahim onlardan birine fiziki bir işkence mi yapmış? Hayır, hiçbiri değil. Haşa ''O bizim putları kırdı, biz de onun kitabını yakacağız'' gibi bir düşünceye bürünseler belki bu tepki anlaşılabilir. Ki böyle bir durumda bile İbrahim'i suçlamak zulüm olacaktır, çünkü İbrahim'in mücadele ettiği toplumun kendisi birçok zulmü gösteren bir toplum. İbrahim onlarla fikri mücadele ediyor, onların dinini hedef alıyor çünkü o toplumun zulmünü doğuran en büyük etken dinleri, inançları. Bu müşrik toplumun kadınlara ve kız çocuklarına nasıl kötülükler yaptıkları ise ayrı bir konu. Normalde böyle zulmeden, haksız yere kan döken, şiddet yanlısı, azgın kişilere zaten GÜNÜMÜZ HUKUKUNDA DA, KUR'AN'DA DA karşılık/ceza verilir. İbrahim Nebi ise bu azgın toplum içinde tek bir kişi. (Bkz: Nahl Suresi 120.ayet)

Normalde bu zalim toplum, gücünü kesecek eylemleri, modern hukuku savunan vicdanlarımıza göre de hak ediyor. İbrahim nebi onların gücünü kesecek daha başka şeyler yapamıyor, onları bu kötülüklere iten düşüncelere karşı bir eylem yapıyor. ''Saygı duysaymış'' demeden önce hangi topluma karşı böyle bir eylem yaptığına da bakmak gerek. Kız çocuklarını öldüren bir topluluğa saygı duyar mısınız, hele ki onları bu pislik işlere kültürleri veya inançları yöneltiyorsa? Işid terör örgütü ayağınızın dibine mescit yapsa, oraya bu teröristler girip çıksa, saygı duyar mısınız? Işid terör örgütünün inançlarına saygı duymamız mümkün mü? Din ve vicdan özgürlüğü, diğer insanlara şiddet uygulandığı ve baskı kurulduğu bir noktada zaten yoktur. Baskı kuran, birilerine inanmıyor ve kendileri gibi yaşamıyor diye şiddet uygulayabilen insanlar, sevgi pıtırcığı tepkileri hak etmezler.

İbrahim Nebinin, Işid teröristleri zihniyetiyle putları yıkmadığı ortada. Eğer Işid zihniyeti ile hareket etseydi en büyük putu sağlam bırakmazdı, onu da kırardı. İbrahim Nebi, haddi aşan zalim bir toplumu düşündürmeye yönelik bir eylem yapıyor.

Zaten dinde zorlama yoktur, diyen bir din, diğer inançların var olma hakkını ortadan kaldırmıyor demektir:

Dinde zorlama yoktur. (Bakara Suresi, 256.ayet)

Müşriklerin taptıklarına küfür etmeyin, sövmeyin diye bildiriyor Rabbimiz. Böyle bir dinde müşriklerin putlarına bile küfür edemezken, onların inanç özgürlüğünü tanımamamız mümkün mü?

Allah'tan başka yalvardıklarına sövmeyin ki, onlar da taşkınlıkla Allah'a sövmesinler! Biz, her ümmete yaptıkları işi böyle süslü gösterdik; sonunda dönüşleri Rablerinedir. O, onlara ne yaptıklarını haber verecektir. (Enam Suresi, 108.ayet)

Nitekim Allah'ın ayetlerini alaya alanlara bile tavrımız şu olmalı:

Allah, kitapta size şöyle indirmiştir: Allah'ın ayetlerinin inkar edilip, onlarla alay edildiğini işittiğiniz zaman, onlar başka bir söze dalıncaya kadar onlarla beraber oturmayınız; yoksa siz de onlar gibi olursunuz. Şüphesiz Allah, münafıkları ve kafirleri cehennemde toplayacaktır. (Nisa Suresi, 140.ayet)

Bu ayetlerden sonra İbrahim Nebinin bu davranışını saygısızlık, diğer inançlara hak tanımama gibi algılamak doğru olmaz veya İbrahim Nebinin bu davranışından heykel kırmak sevaptır gibi bir anlam da çıkmaz. Ayrıca müşrikler de tapınmak için kendi yerlerini açabilirler, bir mümin o yerlerde ibadet de etmez, oraları yakmaz da. (Bkz: Tevbe Suresi, 108.ayette emir açıktır, yakın yıkın ibadet yerlerini demiyor, ne yapmamız gerektiği söylenmiş.)